3 Ağustos 2013 Cumartesi

"Eleştiri geliştirir". Allah yolunda da.

Allah yolunda mücadele etmek istiyorsak şayet ve o yolda ilerlemek istiyorsak, ilkin - samimi olan - eleştirilere açık olmamız lazım ve kendimiz de etrafımıza eleştirisel bakabilmemiz lazım. Belki bunları zaten doğal bir şekilde - bilinç altında - yapıyoruzdur. Fakat bu iki tutum ilerleyebilmek için okadar önemli ki, onları bilinçli bir şekilde geliştirmek gerekiyor; bilinç "üstüne" çıkarmak gerekiyor. Neden mi?

Hayatımız boyunca tek bir bakış açısıyla doğruları yakalayamayız. Bu da tam Müslüman bireyin yakalaması gereken özellik: Doğruyu yanlıştan ayırt edebilmek. Bunu başta Kur'an ile yapmalıyız, çünkü o bizim için doğruyu yanlıştan ayırt eden Kitap'tır (Enfal 29, İsra 81, Furkan 1). O kemale erdirilmiştir, eksiksizdir, mükemmeldir (Enam 115, Ankebut 51, Maide 3). Eksik olabilen ancak biz olabiliriz. Henüz birikimimiz yetersiz olabilir. Hele sadece tek bir bakış açısına sahip isek. Onun için müslüman birey daima (samimi) eleştirilere açık olmalıdır. Ancak bu durumda kendisini geliştirebilir ve Allah katında takva derecesini yükseltebilir. Rabb'imizde zaten bunu istemiyor mu bizden: Takvalı olmamızı? Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar diyor Kur'an (Zumer 18). Bunun için de duymak yetmiyor dinlemek gerekiyor. Nihayetinde dinlemekle de yetinemiyoruz. En güzel söze uymamız lazım; yani onu yaşamak lazım.

Eleştiriye açık olmak kulağa basit gelebilir ancak okadar kolay üzerinden geçilebilecek bir özellik değildir. Muhakkak bir nebze açıktır herkes. Fakat asıl soru; yeterince açık mıyız? Bir sözü işitecek, üzerinde düşünecek, kendi düşüncemizle kıyaslayacak, sonra en doğrusunu seçebilecek ve hayata geçirebilecek, doğrusunu yaşayabilecek kadar açık mıyız eleştiriye? Bizi bunları yapmada engelleyecek ilk olgular gurur ve nefsimizdir. Bunları yenebilecek, alışkın olduğumuz düşünceyi veya davranışı bir yana bırakacak ve (daha) doğrusunu benimseyebilecek miyiz? Soralım vicdanımıza...

Eleştiri bence üç şekilde gelebilir bize. İlki sohbet ederek, düşünce alış verişi yaparak ortaya çıkan ve mevcut tutumumuzu eleştiren sözler şeklinde. Bu durumda ortaya çıkan doğruları kabul etmek tamamen kendimize kalmıştır. Bizi eleştiren biri yoktur karşımızda. Ancak beraber yakaladığımız bir "sözün güzeli" vardır ortada. Bunu da hayata geçirmek üç şeklin en kolayıdır (ki bu hala zordur).
İkincisi karşımızda bizi bir düşünce veya davranışımızdan ötürü - İnşaallah güzel bir üslup ile - eleştiren bir kişi şeklinde. Bu şekilde gelen eliştiriyi kabul edip hayata geçirmek herkesin harcı değildir. Ne kadar kafa sallamış ve ne kadar "evet doğrudur" demiş olsak bile. Bu tür eleştirilerde gurur ve nefsimizi bir tarafa bırakarak getirilen eleştirinin üzerinde düşünmek ve doğruluğu hakkında samimi bir karara varmak ağırdır insan için.
Eleştirinin üçüncü geliş şekli tamamen bireyseldir. Bu tür geliştiren eleştiriye tefekkür ile ulaşılabilinir. Tefekkür kelimesinin Ali Bulaç'ın Kur'an sözlüğündeki tanımı şöyle: "Gereği gibi ve hikmetle düşünme. Zihnî üstün bir çaba harcama, cehd". Tefekkür ederek de mevcut düşünce ve tutumumuza eleştiri getirebiliriz. Bu da hiç kolay olmasa gerek.

Yani insan acizdir ve dolayısıyla muhtaç bir varlıktır. Hele hele tek başına. Bunu kabul edersek, insanın düşüncesi veya tutumunun eksik veya yanlış olabileceğini de kabul etmiş oluruz ki bunlar gayet normaldir. Bu eksik ve yanlışları (bulabilmek ve) giderebilmek için de etrafımızda doğruları aramamız gerekiyor. Bu da bence ancak yukarıda paylaşmaya çalıştığım gibi eleştiri kabul edebilmekten geçer.

Yazımızın başında eleştiriye açık olmanın yanı sıra eleştirisel bakabilmenin de gerekli olduğunu söylemiştik. Eleştirisel bakabilmek eleştiriye açık olmayı doğal bir şekilde dengeler, dengelemeli. Aksi takdirde eleştiriye açık olmak bireyi - farkında olmadan - tekrar yanlışlara sürükleyebilir. Yani eleştirinin doğruluğunu da bir şekilde test etmek gerekir ki bu da meselelere eleştirisel bakabilmekten geçer.

Bir bireyin eleştirisel bakabilme kabiliyeti geliştirebilinir. Bu kabiliyet birikimli olmak ile eşit gelişir. Bir kişi ne kadar birikimli ise eleştirisel bakabilme kabiliyeti de o kadardır. Yani bu kabiliyet için  birey kendini geliştirmeli. Peki bu gelişim nasıl olmalı? Bence bu hem genel olabilir (yani her konudan genel haberdar olmak) hem de özel olabilir (yani seçici olup belirli gereken konulardan derinlemesine haberdar olmak). Bunu da mecazi bir şekilde açıklamaya çalışalım: İnsan hayatı ve yaşamı "okuyabilmeli", "okumalı". Yani dünyada (ve gerekirse onun dışında) olup biteni - genel olsun özel olsun - elinden geldiği kadar izlemeli. İzledikleri hakkında olduğu kadarıyla düşünmeli, fikir edinmeli. Bu "okumak" değişik alanlarda olabilir: Tabiat, inanç, psikoloji, sosyoloji, pedagoji, tarih, siyaset, teknoloji gibi. İnsan böylece gelişir. Ve özellikle Müslüman bireye yakışan da budur. Çünkü onun bu dünyada bir rahatsızlığı vardır. Bu rahatsızlık onu bir dava sahibi yapar. O uğurda da, yani Allah yolunda da, ilerlemek ister. İlerlemek de O'nun katında ancak doğrularla olur. Müslüman birey de bu doğruları yakalamak için, kendini bu dava uğruna geliştirmek için (olur ya tek başına belki bir şeyi kaçırmış olur veya farkında olmadan yanlış yapıyordur) daima samimi eleştirilere açıktır ve meselelere eleştirisel bakar.

Asr suresi; ancak birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden insanların ziyanda olmadığını söylüyor. Bu karşılıklı bir olay ve bunun amacına ulaşması için de karşı tarafın edilen o tavsiyeye - yani eleştiriye - açık olması gerekmiyor mu?
Üstelik ekliyor; ve iman edip salih amellerde bulunanlar diye. Bunu da en doğru şekilde yapabilecek insan kendini geliştirmiş, birikimli ve eleştirisel bakabilen insan değil midir?

B.T.

Hiç yorum yok: