Hayatımızda herhangi bir kişiyle olan ilişkimizdeki eziyetin devam edip etmemesi sonuçta kendimize bağlıdır. Eziyetin ortaya çıkması elimizde olmayabilir. İlk ortaya çıktığında katlanmak gerekebilir, fedakârlık gerektirebilir, fakat devam edip etmemesi kendi elimizdedir.
Sen sensin diye; o da o olduğundan bu durumdasınız. Bu iki karakterin bir araya gelmesinden bu durum ortaya çıkmıştır. Doğru yolu arayanlar için aşılabilir. Ama en azından biriniz doğrunun peşinde olmasanız iş çıkmaza girer.
Elden gelen yapılmalı. Herşey denenmeli. Ama karşıdakini değiştirme gücüne sahip değilsiniz. O ancak kendi isterse değişebilir. Sizde ancak kendinizi değiştirebilirsiniz.
İşin nihayetinde eziyet devam ediyorsa karşı karşıya olduğunuz seçim şudur: Ya kalıp katlanacaksınız, geçinceye kadar, hiç geçmeme riskini göze alarak; ya da o durumu veya kişiyi terk edeceksiniz.
Kurtulmak kendi elimizde fakat bir bedeli var: Keder. Bir merhemi var: Sabır.
Dilerim terk etmenize gerek kalmaz. Beraber doğruları arayarak, düzelerek eziyeti ortadan kaldırırsınız.
B.T.
14 Eylül 2011 Çarşamba
13 Eylül 2011 Salı
Socio-Psyche
Zijn een goed mens zijn en goede relaties met anderen hebben niet het belangrijkste in het leven?
"Hoe wordt ik een goed mens?". "Hoe kan ik het beste een relatie onderhouden?". "Wat is goed zijn?". "Begrijp ik de ander wel goed genoeg?".
Zijn dit niet de belangrijkste vragen in het leven? Het materiële komt toch pas na het morele? Waarom is het dan dat er helemaal geen lessen psychologie en sociologie worden gegeven op scholen? Scholen zijn toch de instituten waar we onze kinderen opvoeden naast het instituut van de familie? Hoe kan het zijn dat het basis-, middelbaar- en voortgezet onderwijs allemaal onze kinderen hierin niet opleiden? In het beroeps- en wetenschappelijk onderwijs zijn dit hoogstens opleidingen waar men specifiek voor moet kiezen met de bedoeling daar later zijn of haar brood mee te verdienen.
Ons onderwijsstelsel is zo opgezet dat het bedoeld is om de opgedane kennis te gebruiken om er met name geld mee te verdienen. Dus opgezet voor het materiële in de eerste plaats. Maar ik ben er van overtuigd dat als we dit zouden omdraaien en we opgevoed en onderwezen zouden worden met kennis over de psyche, het sociale en het morele, dat we dan veel gelukkiger zouden zijn, ongeacht ons inkomen.
Het ongeluk op de wereld wordt mijns inziens mede veroorzaakt door de basis van het onderwijssysteem.
B.T.
8 Eylül 2011 Perşembe
Yalnızlık
İnsan bu kadar aile, akraba, evlat, arkadaş ve dost arasında kendisini yalnız hissedebilir mi? Bu kadar güzel insan arasında? Bu kadar sevgi, saygı, samimiyet, vefa ve fedakârlık arasında?
İnsan bu güzel dünyada, Allah'ın yarattığı bütün şeylerin arasında, hiç kimsenin olmadığı zaman bile, O onu hiç bir zaman yalnız bırakmadığı halde, kendisini yalnız hissedebilir mi?
İnsanların olmadığı zaman, fakat kitapların, defterlerin, hayvanların, bitkilerin, doğanın, müziğin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, göllerin, denizlerin, kuşların, yağmurların olduğu halde insan kendisini yalnız hissedebilir mi ki?
Hayallerin olduğu halde yalnız hissedebilir mi?
Ediyor işte...
B.T.
İnsan bu güzel dünyada, Allah'ın yarattığı bütün şeylerin arasında, hiç kimsenin olmadığı zaman bile, O onu hiç bir zaman yalnız bırakmadığı halde, kendisini yalnız hissedebilir mi?
İnsanların olmadığı zaman, fakat kitapların, defterlerin, hayvanların, bitkilerin, doğanın, müziğin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, göllerin, denizlerin, kuşların, yağmurların olduğu halde insan kendisini yalnız hissedebilir mi ki?
Hayallerin olduğu halde yalnız hissedebilir mi?
Ediyor işte...
B.T.
5 Eylül 2011 Pazartesi
Ah duygular
Mantık alt etmiş sizin yanınızda.
Siz olmasanız o ne yapar? Ne yapabilir ki tek başına?
O sizi bastırıyor bazen, ama çoğu zaman siz onu.
Ah duygular.
Bizi bizden alan, elimizde olmayan, parmağında oynatan.
Dağ gibi ayakta tutan bizi, kum gibi bir o yana bir bu yana savuran.
Ah duygular.
Doğru davranan için içimize vesvese düşüren.
Yanlış yapana sevgi besleten.
Kötüyü iyi gösteren, iyiyi kötü.
Ah duygular.
Empati yapabilmemizi sağlayan.
Müzik dinlediğimizde saklandığı yerden çıkan.
Baş edemediğimizde bulamıyacağımız bir yere gizlenen.
Ah duygular.
Bizi kör edip sevdiğimize bağlayan.
Gözyaşı döktüren. Kışkırtıp şiddete zorlayan.
Sayenizde kendimizi en büyük hissederiz, sayenizde en küçük.
Ah duygular.
Evlatlarımıza kayıtsız şartsız bağlayan. İnsan sevdiren.
Bize düşman kazandıran. Başımızı belaya sokan. Akıl erdirtmeyen.
Ah Duygular.
Siz hep önden gidersiniz, biz de hep mantıkla arkanızdan koştururuz.
Keşke mantıkla elele gitseniz; nice güzellikler, doğrular doğururdunuz.
Sağlam kararlar alan güçlü bir kişilik koyardınız ortaya.
Aslında siz bizim bir parçamız değilmisiniz?
Bizi biz yapan siz değilmisiniz?
Ah duygusuz duygular.
Kâh mutlu edersiniz kâh mutsuz.
Sizi anlamak çok güç...
B.T.
2 Eylül 2011 Cuma
Waas
Wazig zie ik door mijn met tranen gevulde ogen de mensheid tegemoet. Mijn tranen stromen over en vormen hoop voor de toekomst. Zouden de stromende wateren op aarde ooit zijn gevloeid uit soortgelijke ogen? Zou het verdriet der tijden zo groot zijn geweest? Misschien is het bestaan zonder tranen niet eens mogelijk.
Waar komen we eigenlijk vandaan? Hoe zijn we hier gekomen? Wat hebben we allemaal wel niet gedaan om hier te komen? Hoeveel water heeft daarbij gevloeid? Waar gaan we heen? Waar willen we uiteindelijk uitkomen? Wat hebben we daarvoor over? Hoeveel tranen nog?
Als de mensheid een reiziger is die een einddoel voor ogen heeft, dan ben ik maar een tussenstation en heb ik tranen voor mijn ogen op dit pad van haar keuze die zij bewandelt en zie ik haar wazig tegemoet.

B.T.
Waar komen we eigenlijk vandaan? Hoe zijn we hier gekomen? Wat hebben we allemaal wel niet gedaan om hier te komen? Hoeveel water heeft daarbij gevloeid? Waar gaan we heen? Waar willen we uiteindelijk uitkomen? Wat hebben we daarvoor over? Hoeveel tranen nog?
Als de mensheid een reiziger is die een einddoel voor ogen heeft, dan ben ik maar een tussenstation en heb ik tranen voor mijn ogen op dit pad van haar keuze die zij bewandelt en zie ik haar wazig tegemoet.
B.T.
29 Ağustos 2011 Pazartesi
Yarın son gün (mü)
Geçti yine yirmi dokuz, otuz gün gündüz açlığıyla
Ağırlamıştık onu kuru ekmek, su ve hurmayla
Yalnız, beraber, iftarlar, sahurlar
Neler yaptık yarın kim hatırlar
Gidiyor yerini Şevval'e devreden Ramazan
Ne bıraktı geride var mı işin aslını kavrayan
Bir gece Kadir geldi geçti aramızdan
Artık affolduk mu bütün günahlarımızdan
Yarın da Bayram gelecekmiş üç günlüğüne
Eller öpülecek eller açılacakmış büyüğüne
Birine şeker koysalar diğerine para
Nelerden vaz geçeriz acaba on bir ay boyunca
B.T.
25 Ağustos 2011 Perşembe
De optimist
Met de eerste stralen van de ochtendgloren op mijn gezicht wordt ik wakker gestreeld. Weer een mooie dag dat ons te wachten staat. Weer een nieuwe dag vol verrassingen en ervaringen. Wat ben ik daar dankbaar voor en verheug ik mij op het komend etmaal. Snel spring ik uit bed en maak mij op om het huis te verlaten de wijde wereld in.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)