1 Ağustos 2011 Pazartesi

Teslimiyet

Birçok işlem yaptıktan sonra, değişik kontrollerden geçtikten sonra, kanatlı otobüsün gövdesinde yerimi aldım. Benimle beraber iki yüz kişi daha. Otobüsün girişi kapandı ve artık her şey bizim kontrolümüz dışında. Teslim olmaktan başka çare yok. Karşı koymanın anlamı yok. "İnşallah sağ salim varırız" demekten başka söylenecek bir şey yok.

Kabin ekibi her gün belki birden fazla sefer yaptıkları güvenlik gösterisini - doğal olarak robotlaşmış bir şekilde - sergiledi. Ekibin sorumlusu kaptanları tanıttıktan sonra uçuşumuzun rahat geçmesi için bize hizmet etmekten mutluluk duyduklarını söylüyor. Söylüyor ama hiç de içten değil. Samimi değil. Robot gibi kendisine verilmiş sözleri okuyup geçiyor. İşte bu doğal değil. İşi icabı bunları söylüyor fakat gerçek olduğuna inanmak için hiç bir neden yok. Ya söylediğinin arkasında durarak bunu hissettir ya da hiç söyleme, değil mi? Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol, değil mi?

Neyse, teslim olduk. Artık herşey kaptanın elinde. Üç saat yirmi dakika boyunca bizim hareket alanımız uçağın gövdesi. O da bir takım kurallara uyarak. Belki de hiç kalkmadan. Uçağın uçmasını sağlayanlar bunları belirlemiş ve biz bu kurallara tabi olma durumundayız.
Bu süre boyunca insanların neredeyse hepsi kabin ekibi dışında tanımadıkları kişilerle - büyük bir ihtimal - muhatap olmayacaklar. Sanki onlar yokmuş gibi davranacaklar. Sanki bir tek onlar ve varsa aileleri veya arkadaşları var uçakta. Bireysellik işte. Asosyallik.
Yine, yerime oturduktan sonra, kendisini kötü hissetmesin diye, yüzümde bir tebessüm ile, ayaklarını koltuğuma vurduğunda bunu benim hissettiğimi en güzel bir şekilde anlatmaya çalıştığım kız çocuğu, koltuğumu tekmeledi. Neyse, unuttu herhalde ufaklık.
Uçak süper bir hız ile karadan kaçarak yine bana göre mucizevi bir şekilde havalanmayı başardı. İnsanoğlu neleri başarıyor? İsterse... 

Teslim oldum. Uçak hedefine ulaşsa da ulaşmasa da ne yapabilirim ki? Artık elden ne gelir? Bulutlardan da yükseğiz ve ben aciz. Ancak aradan dünyayı seyredebiliyorum; minyatür evler, artık görünmeyen insanlar, kimsenin eşit olarak çizemeyeceği dağlar, yeşillikler, maviler, beyazlar.
Uçakta kimi insanlar - kendilerini kasarak - antenlerini, radarlarını dikmiş full hassasiyetle olup biteni tedirgin bir şekilde algılıyor. Kimi insan da kendini bırakmış - belki de teslim olmuş - şekilde kendini bir uğraşa vermiş; kitap, müzik, oyun veya yazı gibi. Relaks.
Kalkmadan kaptan yolculuğumuz boyunca belki hafif ve orta şiddetli türbülans olabileceğini söylemişti ve bunun sadece uçuş konforumuzu etkiliyebileceğini ve endişe etmemize gerek olmadığını eklemişti. Ne güzel bir dille söyledi bizi tedirgin etmemek için. Aynısını oldukça düzgün bir İngilizcede tekrarladı. Hadi bakalım hayırlısı. Aynı bilgiyi değişik bir şekilde de verebilirdi ve bizim zaten tedirgin olmaya müsait halimize ekstra tedirginlik katardı.
Neyse, teslim olmuşum zaten. Biraz uyumaya çalışayım. Gecem kısaydı. İnşallah sağ salim evime varırım ve çocuklarıma kavuşurum. Özlemişler beni. Ben de onları. Bakalım ne güzellikler paylaşacağız.

B.T.

Hiç yorum yok: